Masterson Kuramına bakılırsa Şizoid Kişilik Bozukluğu ve Tedavisinde Yaşanan Zorluklar

Erdemitlee

Global Mod
Global Mod
Şizoid bireye nazaran hem irtibat ve bağlantı kurma girişimleri aynı zamanda bir kendiliğe ve kendine ait bir iradeye sahip olmak başkaları tarafınca ele geçirilmeye, kullanılmaya ve sadistçe cezalandırılmaya veya derin bir umursamazlıkla karşılaşmaya niçin olur. Bu muamelelere maruz kalmaktansa şizoid bozukluğu olan kişi başkalarından ayrı ve uzak kalmayı tercih eder. Yaşantılarında bu bireyler etrafındakilerin ihtiyaçlarına hizmet ederek yararlı olduğunu hissetmek amacındadırlar. Bu bireyler, şişedeki cin gibi lazım olunca çağırılıp daha sonra unutulduklarını hissederler. Bu niçinle şizoid bireyler sürekli olarak başkalarıyla bağlantı kurmanın insanın kukla, hizmetkar veya köle bulunmasına yol açacağını inanırlar. Terapide bu hastaların doğru tanının konması önemlidir. Çünkü şizoid bireylerin iç dünyasında karşısındakiyle içindeki mesafeyi koruma isteği vardır, bu durum klinisyen tarafınca narsistik bir savunma gibi görünebilir, ilişki kuramaması otistik gibi değerlendirilebilir, uyumlanması borderline hasta gibi değerlendirilebilir. Terapide, terapist şizoid hastanın mesafeyi koruyarak oturmasını, mesafeli yaklaşımını anlamlandıramazsa bu durum şizoid danışanın kendini ifade etmesinde ve ilişki biçiminde yutulma, işgal ve kontrol gibi deneyimlemesine niçin olabilir. Bu durum terapinin başlamasının tam aksine, terapide zorlaşmasına ve ilerleyememesine hatta hastanın terapiden kopmasına (droup-out) sebep olur. Şizoid ikilemlerin (dillemma) terapotik ittifak oluştuktan daha sonrasında yorumlanması terapin başlamalı ve istikrarlı bir biçimde devam etmesine yardımcı olacaktır. Yorumlamaların geç ve yetersiz oluşu hastanın tedavi sürecini zorlaştırabilir. Şizoid danışan terapide ortaya çıkan efendi- köle nesne ilişkisine terapistin dahil olması, terapide yaşanan zorluklara sebep olan başka bir konudur. Şizoid danışanın köle olduğu durum seans boyunca devam edebilir. Bu durumda terapist hastanın uyumlanması iyileşme olarak yorumlayabilir. Terapistin ve şizoid danışanın terapi süresince aralarında güven ilişkisi olmaması terapinin ilerlemesinde ve sürecin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesini engelleyen başka bir konudur. Şizoid danışan terapistine güvenemezse, terapide güvenli alan oluşturamazsa terapide kendini açması ve güvenli bağlanma deneyimi yaşayarak sağlıklı bir ilişki kurması zor olacaktır. Şizoid hasta ile yapılan terapide, terapist şizoid hastaya alan oluşturması terapi süreci ve iyileşme için önemlidir. Duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak şizoid danışanın kendini terapide net, akıcı bir biçimde ifade etmesi zaman alabilir. Terapist bu durumlarda şizoid danışana terapide alan oluşturmazsa hasta kendini sürgüne gönderir(ilişkiden kopma) ve terapinin gerçekleşmesini engeller. Tüm bunlar terapi sürecinin ilerlemesini engelleyen şizoid hastanın terapisinde yaşanan zorluklardır.

Anahtar Kelimeler: Terapi, Tedavide Zorluklar, Şizoid Kişilik Bozukluğu

Difficulties İn The Treatment Of Schizoid Personality Disorder

Abstract


In the eyes of a schizoid individual, attemts of both communicating and having personal agency leads to being posessed, used, sadistically punished and deeply ignored. Rather than being a subject of these treatments, one with Schizoid disorder chooses to stay away from others. These individuals aim to feel uselful in their daily lives by satisfying others’ needs. They feel like they are summoned when needed, and forgotten afterwards like a genie in a lamp. Hence, Schizoid individuals believe that constant communication with others would make one a puppet, servant or a slave. It is significant to diagnose these patients accurately. This is because Schizoid individuals have the wish to keep the distance between themselves and others in their inner worlds; this situation might be interpreted as a narcissistic defense by the clinician, the inability to establish a relationship might resemble autistic attributes and the orientation might resemble a borderline patient’s. If the therapist fails to make sense of the client’ s distant seating and approach; the client may experience the relationship style as repressing, invading and controlling in his/her self expression. Instead of starting the therapy, this situation leads the client to have a hard time in progressing in the therapy, and even drop out. Interpreting Schizoid dilemmas right after forming the therapeutic alliance will help the therapy to start and progress consistently. Late and inadequate interpretations may complicate the patient’ s treatment process. The involvment of the therapist to the master-slave-object relationship formed by the Schizoid client is another issue which leads to complications in therapy. This state of client as slave may continue during the whole session. In this state, the therapist may interpret the patient’s orientation as progression. The absence of a trust relationship between the therapist and Schizoid client in the course of therapy is another issue that hinders a healthy treatment process. It would be difficult for the Schizoid client to open up in therapy and experience a securely attached, healthy relationship if he/she does not trust the therapist and build a safe haven.

It is important that the therapist creates some free space for the Schizoid patient for the sake of the treatment process and recovery. İt can take time for the Schizoid client to express himself/herself emotionally, intellectually and behaviourally, in a clear and fluent manner.In this case, the patient exiles himself/herself and spoil the therapy if the therapist does not give some free space to him/her. All the aforementioned are challenges in Schizoid patients’ therapy, which hinder the progress of the treatment process.

Kişilik Bozuklukları

Kişilik; algılama, ilişki kurma, çevre ve kendisi hakkında düşünüş ve algılayış biçiminde devamlılık gösteren özellikler olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir anlatımla kişinin hayata uyumu için içsel ve dışsal davranış biçiminin toplamıdır.

Kişiliğin gelişmeninde erken çocukluk yaşantıları, toplumsal ve kültürel etkenler önemli yer tutmaktadır. Çocukluk yaşantıları bozuk davranışa zemin hazırlarlar. Eyleme vurumun ödüllendirilmesi, yaratıcılığın engellenmesi, uyumsuzluğun cesaretlendirilmesi kişilik bozukluğunun oluşumunda önemli bir yer tutar (Yüksel,2006,s.351).

Genel Kişilik Bozukluğu ise; DSM-V’te şöyle tanımlanmıştır;


  1. Kişinin arasında yaşadığı kültürün beklentilerinden belirgin olarak sapan, süregiden bir içsel yaşantı ve davranış örüntüsü. Bu örüntü, aşağıdakilerden iki (ya da daha oldukca) alanda kendini gösterir:

  1. Biliş (kendini, diğer insanları ve olayları algılama ve yorumlama yolları).


  2. Duygulanım (duygusal tepkilerin aralığı, yoğunluğu, değişkenliği ve uygunluğu).


  3. Kişiler arası işlevsellik.


  4. Dürtü denetimi.

  1. Süregiden, esneklikten yoksun bu örüntü, oldukca değişik şahsi ve toplumsal durumları kapsar.


  2. Süregiden bu örüntü, klinik açıdan belirgin sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye niçin olur.


  3. Bu örüntü kalıcı ve uzun sürelidir ve başlangıcı en azından ergenlik ya da erken erişkinlik dönemine uzar.


  4. Süregiden bu örüntü, başka bir ruhsal bozukluğun bir görünümü olarak ya da başka bir ruhsal bozukluğun bir kararı olarak daha iyi açıklanamaz.


  5. Süregiden bu örüntü, bir maddenin (örn. Kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun ( örn. Başı çarpma) fizyolojisiyle ilgili etkilerine bağlanamaz(DSM-V (2014) beşinci baskı).
DSM-V Kişilik Bozukluklarını Üç Kümeye Ayırarak İnceler:

A Kümesi



  • Kuşkucu (Paronoid) Kişilik Bozukluğu


  • Şizogibi(Şizoid) Kişilik Bozukluğu


  • Şizotürü(Şizotipal) Kişilik Bozukluğu. (Bu kişilik bozukluklarında bireyler garip ve eksantrik olarak görülürler.)
B Kümesi


  • Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu


  • Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu

  • Histrionik Kişilik Bozukluğu

  • Özsever (Narsistik) Kişilik Bozukluğu (Burada kişiler dramatik ve labil olarak görülürler).
C Kümesi


  • Çekingen Kişilik Bozukluğu


  • Bağımlı Kişilik Bozukluğu


  • Takıntılı- Zorlantılı(Obsesif- Kompulsif) Kişilik Bozukluğu


  • Diğer kişilik bozuklukları( Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı Kişilik Değişikliği)Burada olgular korkulu, inhibe ve anksiyetelidirler(DSM-V (2014) beşinci baskı).
Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tanımlanmasında Tarihsel Süreç

Temel soru şudur ki Şizoid Kişilik bozukluğunu, diğer kişilik bozukluklarından ayrı olarak tanımlayacak mıyız? Bu bozukluk anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, kaçıngan kişilik, uzlaşmacı borderline ya da temastan kaçınan bir narsist mi?

Tarihsel sürece baktığımızda şizoid kişilik bozukuluğunu betimleyici psikiyatri(DSM-V) ve dinamik psikiyatri(klasik psikanaliz nesne ilişkileri) tanımlamıştır. Tarihsel süreçte bu yapıyı Bluer ve Kfestchmer (1925)incelemiştir. Şizoid kavramı, Kfestchmer(1925) tarafınca anlamı itibariyle de ‘tuhaf, soğuk ve duygudan yoksun’ olarak tanılanmıştır. bir daha tarihsel süreçte göze çarpan diğer isim ise çağdaş nesne ilişkileri kuramcısı Melanie Klein olmuştur. Özellikle erken dönem ruhsal yapıyı elen alan; Melanie Klein bu yapıyı tanımlarken; bölme mekanizmasına vurgu yapmıştır. 0-3 yaşlarındaki bebeğin dünyasında besleyen meme ve beslemeyen meme (iyi meme ve kötü meme)şeklinde anneyi zihninde ayıran yapının, 3 yaşlarından daha sonra iyi ve kötüyü birleştirdiği (bir kişi üzerinde entegre olduğu) var iseyımında bulunmuştur. Ancak Şizoid kişilik yapılanmasında bu bölme mekanizmasının savunma olarak kullanıldığını görmekteyiz (Klein, 2012,s.80).

Fairbain, Şizoid patolojinin tanımlanmasında önemli isimler içinde yer almıştır. Fairbain nevrotik, psikotik ve şizoid olmak üzere 3 kişilik yapısından bahseder. İlişkide mesafe kavramı ve kendini koruma ihtiyacı üzerine yoğunlaşmıştır. Şizoid hastalar hayatın ilk senelerında annelerin aşırı ilgilenmesi ya da hiç ilgilenmemesi niçiniyle, annelerini oldukları gibi sevemeyeceklerine dair bir inanç edinirler (Masterson,2005, s.21).

Guntrip ise şizoid hastanın 9 karakteristik özelliğini, şizoid ikilem ve bunlarla baş etme yollarını, şizoid uzlaşıyı, son olarak da gerileyici savunma olarak fantezinin önemine vurgu yapmıştır (Masterson,2005, s.25).

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tanımı

Şizoid kişilik bozukluğu, içe dönük, sosyal ilişkilerde mesafe alan sessiz, grup arasında izole kişiler olarak tanımlanmıştır.DSM -III, DSM IV de sosyal ilişkilerde zayıflık olarak değerlendirilmiş, DSM-IV de kaçıngan kişilik bozukluğundan ayrılmıştır. Güncel olarak DSM-V de ise şöyle değerlendirilmiştir;


  • Ailenin bir üyesi olmak da arasında olmak üzere ne yakın ilişkilere girmek ister ne de yakın ilişkilerden hoşlanır.


  • Neredeyse her zaman tek başına etkinlikte bulunmayı tercih eder.


  • Bir başkasıyla cinsel yakınlaşmaya, duysa bile, fazlaca az ilgi duyar.


  • Alsa bile oldukça az etkinlikte zevk alır.


  • Birinci derece akrabaları haricinde yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur.


  • Başkasının övgüsüne ya da yergisine aldırmaz.


  • Duygusal olarak soğuktur, kopuktur ya da tek düze bir duygulanımı vardır.’(DSM-V) (Köroğlu,2017,s.210).
Şizoid Kişilik Bozukluğu

Şizoid Kişilik Bozukluğu hem dinamik aynı zamanda tanımlayıcı literatürde geniş biçimde tartışılan bir konu olmuştur. Psikoanalitik literatüre nazaran şizoid kişilik bozukluğu olan bireylerde erken dönemde ciddi travmaların yaşanmaları kararı, kimlik dağınıklığı, bölünme, yansıtmalı özdeşim gibi savunma mekanizmalarını bu bireyler tarafınca kullanıldığı kararına ulaşılmıştır. Bu bozukluğun belirtilerine benzer belirtiler gösteren biroldukca çocukluk dönemi bozukluğu vardır. Ancak bunların ayırıcı tanıları önem arz etmektedir. Bunlar dikkate alınması gereken durumlardır (Göker, 2017.s.24).

Şizoid kişilik bozukluğu tanısı ömür boyu sosyal ilişki kurmaktan kaçınan ve yalnızlığı yeğleyen kişiler olarak tanımlanır. Bu kişiler kendi aile fertleriyle bile ilişki kurmaktan pek hoşnut olmazlar. Yakın arkadaşlık kurmada kuvvetlik yaşarlar hatta hiç kuramayabilirler. Televizyon seyretmek gibi tek başına yapılan etkinliklerde uzun süre vakit geçirebilirler. Duygusal tepki göstermekte kuvvetlik yaşar, konuşurken jest ve mimiklerle karşılık vermekte zorlanırlar. Diğer insanlar tarafınca soğuk ve tuhaf bulunurlar. Ağır stres olayları, kısa psikotik dönemler yaşamalarına niçin olabilmektedir. Eşlik eden depresyon, anksiyete ve madde kullanması benzeri bir durum olmadıkça psikiyatriste pek başvurmadıkları için kliniklerde sık görülmeyebilmektedir. Erkeklerde iki kat daha fazla görüldüğünü belirten çalışmalar bulunmaktadır. Şizofreni veya şizotipal kişilik bozukluğu olanların akrabalarında şizoid kişilik bozukluğu görülme olasılığı daha yüksek olabilir (Guntrip, 2013,s.17).

Guntrıp ise belirgin 9 karakter özelliği ile tanımlamıştır;

1) İçe Dönüklük (Duygusal olarak dış dünyadan kopma),

2) Geri Çekilme (Dış dünyadan ayrılma),

3) Narsisizm (Bütün libidinal enerjisini kendine yöneltme),

4) Kendi Kendine Yetme (Kimseye muhtaç olmama, kendi işini kendi görme),

5)Üstünlük Hissi (Diğer insanlara ihtiyaç duymama, diğerlerinden farklı olma),

6) Duygu Yitimi (Karşıdakinin duygusunu hissetmede zorluk),

7)Yalnızlık (İnsan ilişkilerinden soyutlama, kalabalık arasında bile yalnız olma),

8) Benlik Yitimi (Kimlik ve bireyselliğin kaybı),

9) Gerileme (Ana rahminde güvenli olma fantezisi)

(Guntrip, 2013, s.25).

Bu karakter özelliklerinden ayrıca;

1. Saf Şizoid Bozukluk Kümesi (İlişkilerdeki izolasyonu belirgin, ilişkiden oldukca nesneye yatırımı yüksek olan bireyler),

2. Gizli Şizoid Bozukluk Kümesi (Sosyal görünümlü ancak derinlemesine ilişki kuramayan),

3. Sahte Narsistik Bozukluk Kümesi (Kimseye muhtaç olmama, ilişkide mesafe ve güvenlik arayışı, üstünlük hissi ve farklı olma duygusu),

4. Sahte Borderline Bozukluk Kümesi (Ayrılık hassasiyeti ve bağlanma problemi gibi görünen uyumlanıcı borderline yapı) olmak üzere dört kümeden bahsedilmiştir (Guntrip, 2013, s.2).


İçe Dönüklük

Dış dünya cevapsız, güvensiz veya tehlikeli göründüğünde uygun cevap içe dönmektir.En kötüsü, şizoid hasta, manipule edilme, zorlanma ya da sadistik olarak cezalandırılma deneyimleriyle yaşamaktadır. Bu hastalar genellikle bir aile arasında önemli rollerinin olamadıklarını söylerler; herhangi bir rolleri olduğunda hizmet etmeyi, başka bir hizmet gerekli olana kadar arka plana atılma olarak deneyimlerler. Bu hastalar kendilerine, özel duyguları olmayan nesnelermiş gibi davranıldığını, kullanıldıklarını hissederler. Fairbairn’in dediği gibi, tüm insanlar için olan nesne ilişkileri yadsınamaz derecede önemlidir ama bu nesne ilişkileri içsel olur çünkü dışsal ilişkiler oldukca tehlikelidir. Bu yolla içedönüklük, Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun ayırıcı özelliğidir.

Geri çekilme (withdrawness)

Guntrip’e nazaran geri çekilme, içedönüklüğün başka bir tarafı, dış dünyadan ayrılma anlamına gelir. Bu davranışı biroldukca hastamızda, dış dünyayla ilişkiye girmede kaçınma olarak gorebiliriz. Onlar açıkça geri çekilmişlerdir. Ralph Klein, sosyal olarak girişken ve görüntüde dünyayla ilişki arasında olan ve geri çekilme uymayan biroldukça şizoid olduğuna dikkat çekmiştir. aynı zamanda, onların öznel deneyimleri araştırıldığında, ayrıldıklarını ve duygusal olarak geri çekildiklerini anlatırlar. Bu, geri çekilmenin değişime uğramış halidir ve Klein’in gizli şizoid olarak adlandırdığı durumun özellikleridir. Bu önemli ayrım, Şizoid Kişilik Bozukluğu’nun DSM’e kriterlerinin anlaşılmasını ve genişletilmesini sağlamıştır.

Narsisizm

Guntrip’e nazaran “narsisizm, kökenini şizoidin ağırlıklı olarak içsel yaşadığı hayattan alır. Şizoidin narsisizmi, değerli nesneye sahip olmak arzusu ya da hasetle bir şeyle ilişkili değildir.Şizoid olaydaki narsisizmin fonksiyonu, üstünlük sağlamak değil, güvenliği ve mesafeyi yaratmak üzerinedir. Şizoidin narsisizmi, dışsal sağlıklı narsisistik beslenmeleri bulmada başarısızlık yansıtır. Duygu düzenleme için diğerine güvenen ve diğeri odaklı borderline ve narsisistik kişiliklerden farklı olarak şizoid kişilik içe döner ve kendi kendine idare etmeyi öğrenir.

Kendine yeterlilik

Duygu düzenlemeyi içsel ilişkiler yoluyla yapmak için kendine yeterlilik yeteneği, şizoid kişiliğin gelişmiş bir özellğidir. Dış dünyaya dönüp az cevap bulduğunda ya da hiç cevap bulamadığında çocuk anksiyete ve tehlikeye maruz kalır ve bu biçimdece içe döner ve bunu kendi kendine yönetmeyi öğrenir. Diğerine güvenmek, manipulasyon, sahiplenilme/mülk edinilme , baskı altında tutulma ya da sadizm deneyimi korkusunu açığa çıkarır.

Üstünlük

Guntrip’e nazaran, üstünlük hissi doğal olarak kendine yeterlilikle beraber gider. Diğerine ihtiyaç duymaz. Şizoid kişilik için, bu üstünlük hissi narsisistik kişilikteki büyüklenmecilik gibi değildir. Bu, diğerleriyle güvenli bir mesafe yaratmak için bir yoldur. Diğerlerine ihtiyaç duymama, diğerlerinin güvenilir ve cevap veren olmamasının bir soncudur.

Duygulanım kaybı

Dış dünyanın tehlikelerine karşı koruyucu savunma mekanizması olarak kendini yoğun bir biçimde araştırma ihtiyacından ötürü şizoid hastanın ötekinin yerine kendini koyma yeteneği fazlaca azdır.Şizoid hastalarla çalışma deneyimime gore, bu hastalar hissetmiyor değillerdir ama duygular oldukça kuvvetli ve bunaltıcıdır; ve bunları açıklayacak oldukca az kelimeleri vardır. Sözel olarak bir diğerine anlatma, bu hastaların duygusal deneyimlerinin yoğunluğunu açıklamakta yetersiz kalmaktadır.

Yalnızlık

Şizoid bireyler genel olarak terapiye yalnızlıklarının farkında olarak gelirler. Ancak ilişki kurmaya dair umutları ölmemiştir. Şizoid kişilerin ilişkideki soğukluğu ve kayıtsızlığı deneyimleriyle uyuşmayabilir.

Depersonalizasyon

Eğer tehlike ve anksiyete hissi bunaltıcı hale gelirse, tek çözüm durumdan duygusal olarak kopmaktır. Biroldukça şizoid hastanın çözümü kullanmaya ihtiyaç duyduğu cinsel, fiziksel ya da duygusal istismar hikayesi bulunmaktadır. Onların deneyimleri bir başkasını seyreden kişi olmaya dönüşür ve kendilikle bağlantı kurulamaz. Gözleyen ego, deneyimleyen egodan kopmuştur. Hastalar, bu deneyimi yaşamın haricinde olmak ve uzaktan seyretmek olarak anlatırlar.

Regresyon

Guntrip regresyonu şu biçimde tanımlamıştır: “ altta, dış dünya tarafınca bunaltı hissi yaşayan şizoid kişi, içe ve geriye doğru bir akıştadır, bu akış rahimin güvenilirliğine doğrudur. İçe doğru regresyon, içsel fanteziye ve kendi kendine yetmeye güvenmeye işaret eder. Geriye doğru regresyon bir daha en güvenilir yer olan rahime ulaşma arzusuna işaret eder.

Şizoid Kişilik ve İç Dünyası

Şizoid hastanın ikilemini şöyleki de ifade edebiliriz. Şizoid kişi gerçek duygulardan ve ilişkiden korku duyar; çünkü sevgi nesnesiyle ilgili gereksinim coşkulu düzeyde, çocuksu ve mutlak bağımlılık düzeyinde sürdürülebilir. İçsel olarak onu heyecanlandıran ancak terk eden nesneler ‘yutucu şeyler olarak’ yaşantılanır. Nefretin yıkıcı olması sevmememizi engellemez ancak sevginizin yıkıcı olması dehşet vericidir. Aşırı özdeşimle benliğini yitirme korkusuyla ilişkinin dışına itilme ve bu durumdan kaçarak yapılan salınım tipik şizoid örüntüsüdür (Masterson, 2013, s.17).

Şizoid kişinin ilişkide özdeşleşmesi ben duygusunun kaybolması anlamına gelebilir ve ilişkide yutulma duygusunu birlikteinde getirir. Bu ilişkiyi bozma özgürlük için savaşa dönüşür buda kaybı birlikteinde getirir ya da bomboş bir hal alır. Tek gerçek çözüm özdeşleşmenin çözülmesi, kişiliğin olgunlaşması, kendini ve diğerini ayırt etme, yani ruhsal olarak bir daha doğum ve gerçek bir ben gelişimidir (Guntrip,2010, s. 25).

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Gelişimsel Öyküsü

Gelişimsel öyküyü bilmek normal gelişimle patolojiyi ayırt etmede terapistlere yol gösterir. Psikodinamik psikiyatri, gelişimsel kuram ve betimleyici psikiyatri sıkı sıkıya ilişki arasında olmalıdır. Diğer türlü davranış kalıpları ve semptomlarla hastanın tanısını kısıtlamak patolojiyi anlamada yetersiz kalacaktır. Buradan hareketle Şizoid Kişilik Bozukluğunun gelişimsel öyküsünü Mahlerin gelişim kuramında ayrılma bireyselleşme sürecinde yaşanan gelişimsel duraklama olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Gelişimsel süreçlerde, çocuğun zihinsel yapısının, anne ile çocuğun zihinsel ve duygusal olarak ayrışma sürecine dikkat çekilmiştir. Ayrışma bireyselleşmenin öneminin vurgulandığı görülmüştür. İç gerçeklikle dış gerçekliği ayırt edememe genel olarak psikotik bir yapının oluşmasına niçin olabilir. Mahler bu süreçte özellikle vurguladığı şey annenin duygusal ulaşılabilirliği olmuştur. Hastaların gelişim öykülerinde dikkat çeken bir nokta da annenin çocuğun ihtiyaçlarını karşılarken kafasındaki çocuğun ihtiyacını karşılamasıdır. Kişinin yakın ilişki deneyimi işgal ya da ihmal olduğu görülmüştür. Bu bozukluğu yaşayan kişinin içsel dünyasında yaşadığı düşünülen diğer kişiler tarafınca kullanıyormuş hissi yani ihtiyaç duyulduğunda insanların onunla ilişkiye geçtiği şeklindedir. Örneğin, temizlik bezi gibi kenarda köşede beklemek zorunda olan, ihtiyaç olunduğunda kullanılan ve ondan sonrasında kenara atılan bir nesne gibi düşünülebilir (Masterson, 2013, s.40).

Şizoid kişilik bozukluğunda ilk bakım verenin ilişki şekliyle ilgili fikir sahibi olmak gelişimsel öyküyü anlamlandırmamızı kolaylaştırabilir. Bu bağlamda baktığımızda ilk bakım verenin çocukla ilişkisinde tutarsız, bağlanma deneyimleriyle ilgili çocuğa karşı kayıtsız olduğu görülmüştür. İlk bakım verenin çocuk ile olan ilişkisi gözlemlendiğinde ise nicelik olarak oldukca harika görünen ancak çocuğun bakım verene karşı hissettiği duygu işgalci, içe giren ve ayrılmaya izin vermeyen bir yapıda olduğu görülmüştür. Bebeğin ilk bakım verenden ayrılıktan daha sonra kucaklaşmaya izin vermeyen kucaklansa bile bakım verenin kollarından sarkan, oldukça az yakınlık kuran yahut hiç kurmayan, bakım verene karşı öfkeye kapılmayan, duygusuz karşılayan, oyuncaklarına ve çevreye odaklanan bebekler olduğu görülmüştür (Palombo, 2010,s.72).

Allan Schore’a bakılırsa ise bakım veren, çocuğu ihmal ya da işgal ettiğinde (kötü muamelede bulunduğunda) çocuk iki ayrı tepki verir; çözülme ve aşırı uyarılma. Birin aşamada (aşırı uyarılma) sempatik sistem alarm tepkisi verir; savaş, kaç, korku, dehşet, aşırı uyarılma ile stres hormonları harekete geçer. Çocuk bu durum karşısında bağırarak ya da ağlayarak tepki verir (Schore,2012,s.25).

İkincil aşamada(çözülme) ise çocuk dış dünyadaki uyarılmadan kopar ve iç dünyasına çekilir, dikkat odağı olmamak için görünmez olur. Çocuk çaresizliği ve umutsuzluğu hisseder. Travma durumlarında da başa çıkmak için kaçmayı tercih eder. Uyuşma, kaçınma, her şeye rıza gösterme ve kısıtlı duygulanım gösterir. Travma kararında çocuğun duygu düzenleme kapasitesinde ciddi azalma olur (Schore,2012,s.26).

Şizoid hastada bakım verenin çocuğa hissettirdiği suçluluk duygusu kabul edilemez davranışlarla ilgili iken çocuğa hissettirilen utanç kendiliğe dairdir. Suçluluk ben kötü bir şey yaptım duygusu iken utanç ben kötüyüm duygusu oluşturur. Çocuğun yaşadığı bu durumu yetişkin davranışlarında, hatırlayamadığı günahı affettirme çabası olarak görürüz (Schore,2012,s.25).

Cozolino nazaran özünde yeterince iyi anne, kişinin içsel kendilik deneyimi inşa edecek, güvende olduğu bir dünya yaratacak kadar kuvvetli olması anlamına gelir. Yalnız kalma kapasitesi erken dönem bağlanmanın başlıca kazanımlarından biridir. Yetkin bir bakıcıyla büyüyen çocuğun, yetişkinliğinde de yalnız kalma kapasitesin artırılacağı düşünülmüştür. Bu durum İhtiyaç duyduğunda bakım verenin ulaşılabilirliğine işaret eder. Ancak diğer taraftan bakım verenin ihmal eden kayıtsız, kaygılı, ilgisiz, tutarsız (iç içe geçmişlik/ikircikli) olabileceği gibi, özellikle ağır stres altında olmasının, bağlanma tarzında oldukca etkili olabileceği belirtilmiştir. Annenin iç dünyasındaki korku ve kaos çocuğun davranışlarında gözlemlenebilir. Travmanın çocuğa aktarımı hem kuvvetli aynı zamanda sinsidir(Cozolino,2014,s.65).

Güvensiz, kaçıngan bağlanan bebekler anniçin ayrılıp bir daha bir araya geldiklerinde öfke duygusunu durduramazlar, anneyle beraber duygu düzenlemesi yaşayamazlar. Uzun süreli depresyona girmiş(kronik) anneler, bebeğe yetersiz ve rastlantısal olarak yanıt vermektedirler. Annenin korkutucu gözleri saldırgan nesne mesajı vermekte ve çocukta korku dolu, kaygılı ve kaçıngan bağlanma gerçekleştirmektedir (Schore,2012,s.35).

Winnicott’ a bakılırsa çocuk başlangıçta anne ile ayrışamamıştır ve çocuk zaman ve mekânda dağınık deneyimler yaşar. Bu deneyimler kendiliğin çekirdeğini oluşturur. Kendiliğin bütünleşmesi, gelişmesi anne ile ilişki arasında; annenin olanak sunduğu çevrede mümkün olur. Çocuğun bütünleşmiş biçimde kendini algılaması annenin oluşturduğu kucaklayıcı çevre arasında olur. Bu durum çocuğun giderek kendilik bütünlüğünü algılamasını sağlar (Winnicott,2013,s.30).

Her çocuk mutlaka bağlanma yaşar, ancak bu bağlanmanın nasıl gerçekleştiği önem arz eder. Bebeğin deneyimlediği , düzenleyemediği duyguları; korkuyu, kaygıyı ve üzüntüyü ilk bakım verenin bu duyguları hafifçeleten, dengeleyen olması gerekir. Bebek bütün bu duygulardan kurtulmak sakinleşebilmek için güvenli bir liman arar. yinelanan deneyimler bebeğin zihninde bağlantılar oluşturur buda yeni bağlantı şemaları olarak kodlanır (Stern,2017,s.110).

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Ruhsal Dünyası

Şizoid kişilik bozukluğunun ruhsal dünyası hastalığın asıl doğasının anlaşılması anlamına gelmektedir. Şizoid hasta ilişki kurarken şunu sorar: ‘Herhangi bir uzlaşı ihtimali var mı?’. Şizoid hasta için iletişim kurmak şüphelidir. Bu aslında şizoid hastanın bağlanma ihtiyacını ortaya koyar.

Şizoid hasta için tehlike ya da risk olmadan ilişkisinin olmayacağına dair derin bir inanç vardır. Şizoid hasta, ıstırap ve dayanılmaz bir anksiyete kararında kendini izole etmeye ihtiyaç duyar.

Şizoid hastanın deneyimlediği ilişki şekli; kendinden beklenen nazaranvi eksiksiz yerine getirdiğinde ulaşılabilir olması (fark edilmesi) ve ilişkide onay almasıdır. Şizoid hasta böyle ilişki kurduğunda ise, kendini ve manipüle edilmiş hisseder.

Şizoid birey ilişkiden beklediği kabul ve onayı almazsa derin bir boşluk hisseder ve yalnızlık çeker. Bu şizoid hasta için korkunç bir deneyimdir.

Şizoid hastanın ruhsal yapısı bölünmüş nesne ilişkileri biriminden oluşur. Bunu agresif ve libidinal birim olarak nitelendirebiliriz ayrıca kendi arasında iki zıt duygu olarak seyir eder. Yani şizoid hasta libidinal birimde iken efendi köle ilişkisine girer, bu ikilem iken ilişki kurma şekli onay ve kabul görmek için uyumlanmaktadır. Agresif birimde ise ilişkide, sadistik nesne sürgündeki kendilik ikilemini yaşar. Yani ilişki kurduğu kişiden işgal hisseder ve bu işgalle karşı mesafe alarak korunaklı alana yani sürgüne gider ya da ilişkiden tamamen kopararak uzaklaşır. Libidinal birimde ise bu durum, kabul, onay ve karşılığında sevgi ve bağlantıda kalma isteği şeklinde görülür. Diğer birimde(agresif) ise onay ve kabul görmeme bağlantısızlık ve boşluk hissi oluşturur (Masterson, 2013, s.50).

Masterson’a bakılırsa; şizoid hastalar agresif birime geçtiğinde kendisini sürgüne gönderir ve bağlantısını koparır. İlişki kurduğu kişiyi sadist nesne olarak deneyimler, ilişkiden uzaklaşarak kendini sürgüne gönderir şeklinde betimlenmiştir. Şizoid hasta libidinal birime geçtiğinde ise, bakılırsavini eksiksiz yapar ve uyumlanır. Bu şizoid hastanın efendi köle biriminde deneyimlediği duygudur. (Masterson, 2013, s.55).

Şizoid hasta ilk bakım vereni el koyucu nesne, yani işgal eden olarak deneyimlerken, işgalden kurtulmak için ilişkiyi ve bağlantıyı koparır ve fanteziye gider. Hayal ettiği ilişkiyi ancak böyle fantezide yaşar. Ilk bakım verenle ilişkiyi ihmal olarak deneyimlerken, onay ve kabul almak için uyumlanır. Bu ötekiyle bağlantıda kalmanın tek yolu budur (Masterson, 2013, s.55).

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Terapisinde Terapötik İttifakı Oluşturma

Şizoid hastalarda terapötik ittifakın(terapiye ve terapistte güven) oluşabilmesi için, terapistin durum ve olaylara karşı tarafsızlığı (terapistin nötr olması), terapinin çerçevesi(terapisttin ve hastanın uyması gereken kuralların öncesinden belirlenmesi) ve terapistin duruşu, aktarımın eyleme vurumunum terapötik ittifaka dönüştürülmesi(hastanın duygularının terapisttin duygularını harekete geçirmesi ve bu duygularla davranışa dönük eyleme geçmesi), bunlara ek olarak şizoid uzlaşı(terapist ile iliş birliği) ve şizoid dilemmanın (agresif birimde sadistik nesne sürgündeki kendilik duygusu, libidinal birimde efendi köle duygusu )yorumlanması, tedavinin ilerlemesini kolaylaştıran önemli noktalarıdır.

Terapistin oturma şekli karşı karşıya değil de 90 derecelik açı ile olması şizoid hastada ilişkide yutuluyor deneyimini yaşatmadan ilişki kurmasını kolaylaştırır. böyle terapist ilk nesne, ilk bakıcı, işgalci olarak deneyimlenmemiş olur.

Terapi sürecinde terapistin öğretmen gibi davranması şizoid hastanın uyumlanmasına, onay ve kabulü almak için, ilk bakıcıyla deneyimlediği düşünülen, yenidenlanan örüntünün terapi odasında da canlanmasına niçin olabilir. Şizoid hastanın aslında aradığı eşit ilişki ve güvenlikli mesafedir.

Şizoid hastanın işgal ediliyor duygusu(sanki arasından geçenleri terapist okuyabiliyor korkusu)hastanın hiç konuşmamasına niçin olabilir. Hastanın hiç konuşmaması yada az konuşması, terapist ve hastayı fanteziye(hayal, düşünce dağınıklığı..)götürebilir. Şizoid hastanın terapi seansında gerçekleşmesi beklenen bu durumu terapisttin yorumlaması, ele alması gerekir. Terapistin yaptığı bu yorumlama tedavi süreci için önemli bulunmuştur.

Şizoid hasta terapiye içsel nesne temsilleriyle gelir, agresif birimde sadistik nesne libidinal birimde ise efendi olarak terapisti deneyimleyebilir. Bu gibi durumlarda terapistin süreci yorumlaması gerekir.

Şizoid Uzlaşı Ne Demektir?

Şizoid hasta terapötik ilişkinin güvenliğine inanır ve ikilemi çözme yoluna girer. böyle duygu, düşünce ve deneyimlerini iletebilme çabasına girmiş olur. Bu hem de terapide iş birliğinin sağlanması anlamına gelir. Şizoid hastanın tedaviye başlarken ki korkuları ve savunmaları terapi sürecinde terapistte olan güvenin artması ve terapistle ittifak kurmasıyla azalır ve buna şizoid uzlaşı denir. Şizoid uzlaşının oluşması terapistte ve terapiye olan güvenin artması ile beraber olur. Bu uzlaşının devamlılığı için terapisttin hastayla güvenli mesafeyi koruması gerekir (Masterson, 2013, s.114).

Şizoid Hastada Fantezi Ne Demektir?

Şizoid hasta ilk bakım veren (ilk nesne) ile kurduğu ilişkide gerçek bağlanmayı deneyimleyemediği için kurduğu ilişkilerde tam ve bütün hissedemez. bu biçimde durumlarda hasta fanteziye gider ve hayal ettiği ancak zarar görmediği (işgal edilmediği) ya da uyumlanmadığı, yutulma korkusu hissetmediği bir dünya yaratır. Burada ilişkiyi hayal eder. Bu gerçek ilişkiyi deneyimlemesine engel olan bir durumdur (Masterson, 2013, s.116).

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tedavisi

Kısa Süreli Tedavi:


Kişilik bozukluklarının kısa süreli tedavi edilmesi tartışmalı konular içinde yer almaktadır. Ancak bazı hastalar ve durumlar kısa süreli tedaviye uygun bulunmuştur. bir daha de bu tedavi uzun süreli tedavi söylemlerinin baskısı altında gerçekleştirilmektedir (Masterson, 2013, s.123).

Uzun Süreli Tedavi

1.Adım Uzlaşının Oluşması


Terapist danışanın ikilemlerini olabildiğince hızlı ve çabuk yorumlamalıdır. Terapistle hastanın uzlaşısının oluşmasını, terapötik duruşun sürdürülmesini sağlar. Ayrıca terapi odasındaki içsel ve dışsal süreçlerin yorumlanması da gerekmektedir (Masterson, 2013, s.129).


2. Adım Sınıflandırma

Terapistin tutarlı yorumlar yapması ve bunu sürdürmesi, güven ilişkisinin oluşmasına ve şizoid döngüyü anlamlandırmasına yardımcı olur. Narsistik hastalarda kullanılan aynalayarak yorumlama şizod hastalarda da iç görüyü artırır. Ancak bu yorum içsel dünyada şizoid hasta tarafınca yersiz olarak da değerlendirilebilir. Bu noktada genel bir aynalayak yorumlamanın kullanılmasının daha yardımcı olduğu görülmüştür (Masterson, 2013, s.131).

Netleştirme yorumları ve hastanın içine girdiği döngünün değerlendirilmesi hastanın ilişkiden uzaklaşma, mesafe almasını engeller. Bu noktada şizoid uzlaşı sağlanması kolaylaşır.

3.Adım Yakınlaşma Uzlaşısı

Şizoid hastanın yakınlaşmadan hissettiği esaret kaygısını yönetebilir duruma gelmesi incine bilirliği kabul etmesi anlamına gelir. Hasta ilişkideki riskleri, hayal kırıklıklarını, incinmeleri yönetebilir konuma gelmesi hedeflenir. Terapist hastanın zihnini okumadan, kafasındaki gündemi dayatmadan sıradan bir biçimde durumu yorumlar. Burada en önemli faktör de terapistin her zaman terapi odasında duygusal olarak ulaşabilir olmasının hasta tarafınca hissedilmesidir. Burada terapistin duruşu güvenli ve sabittir (Masterson, 2013, s.134).

Yoğun ve Uzun Süreli Tedavi:

Yoğun ve uzun süreli tedavide temel şart kuvvetli bir terapotik ittifaktır, şizoid için anahtar kelime ise güvenlik ihtiyacıdır. Masterson açısından elle alındığında yoğun ve uzun soluklu çalışma bu hastalıklı parça ile kendiliğin ayrılması gibi düşünebiliriz. Yani Masterson’ın gerçek kendiliği ortaya çıkması için terk depresyonunun yaşanması, yani hastalıklı kabuktan ayrılırken hasta kendine ait hissettiği bu parçanın yasını tutar ve depresyona girer ve bu gerçek kendiliğe ulaşmanın zor ve sancılı süreci olarak görülür. Şizoid hastalarda depresyonla beraber öfke de bu aşamada yoğun olarak görülür. Esasında hangi teknik ve kuramsal çerçeveyle çalışılırsa kişilik bozukluklarının tedavisi uzun süreli ve yoğun olmalıdır. Bu sürece geçebilmek için de terapotik ittifakın kuvvetli olması yani güven duygusunun oluşması şizoid hastalar için önemlidir (Masterson, 2013, s.161).

Son olarak tedavide sürecin üç aşaması vardır. Bunlar, test aşaması, terapotik ittifakın kurulması ve yoğun çalışma aşamasıdır. Bunların yanında tedavi süreci için önemli bir nokta da teşhisin gözden geçirilmesi, terapinin bir daha değerlendirilmesidir.

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Tedavisinde Oluşabilecek Zorluklar

Şizoid hastanın temel sorunu güvenliktir ve dışarda hissettiği gibi terapi odasında da kendini güvenli hissetmeyerek terapiye başlar. Terapiste güvenmek ister ancak erken dönem deneyimleri ve içsel örüntüsü onu yutulma endişesi, işgal edilme, kontrol edilme ya da tam tersi ihmal edilme, bir kapsülün arasından ilişkiyi deneyimleme, ihmal edilme yok sayılma hisleri ile karşı karşıya bırakır. Bu niçinle terapistin güvenli mesafede olması şizoid hasta için gayet önemlidir (Masterson, 2013,s.90).

Şizoid hastanın tedavisinde terapistin duruşu, oldukca uzun süreli göz teması, hastada içi okunuyor endişesi oluşturur. aynı zamanda terapistin zihin okuması, kafasındaki gündemi dayatması, şizoid hasta tarafınca işgal olarak deneyimlenebilir

Şizoid hastanın tedavisinde terapistin duruşu kadar oturma şekli ve terapi odasının dizaynı da önem arz edebilir. Burada hasta ile karşı karşıya oturmak yerine (hafifçe yan dönerek) hastayı güvende hissettiren etmenlerden biri olarak değerlendirilebilir. Ayrıca karşılıklı oturma şizoid hastanın öfke duygularının ortaya çıkmasına niçin olabilir. Şizod hastalar terapiste güven aşamasına gelene kadar koltuğun ucunda oturabilir veya kapıya yakın oturup hemen kaçacakmış duygusu ve izlenimi uyandırabilir

Şizoid hastalarla çalışırken terapotik iş birliği ve güven duygusu oluşana dek seans çoğunlukları azaltılarak gidilebilir. Başlangıç aşamasında yoğun ve uzun süreli seanslar şizoid hasta için zorlayıcı olabilmektedir. Hastanın bağlantıda kaldığı güvenli bir yer olarak deneyimlenmesi açısından seans çoğunlukları başlangıç aşamasında aralıklı planlanabilir. Örneğin başlangıçta seans sıklığı haftada bir yada iki haftada bir şeklinde planlanabileceği düşünülmüştür (Masterson,2013,190).

Şizoid hastalar agresif birime geçtiklerinde kaygıları artar ve ilk bakım verenin deneyimi, içsel nesne temsilleri terapide canlanır ve terapisti sadistik nesne olarak deneyimler ve kendini sürgüne gönderir. Yani hasta ile duygusal bağlantıyı koparabilir. Terapistin, erken yorumlama ve yüzleştirmeleri, terapi sürecini zorlaştırabilir. Hasta terapisti zalim olarak deneyimler ve kendini anlaşılamamış hisseder.

Şizoid hasta libidinal birimde iken terapiste tam uyumlanarak efendi köle ilişkisini terapi seansına getirebilir. Bu uyumlanma terapist tarafınca sahte bir iyileşme olarak değerlendirilebilir. Terapistin hasta ile o anda yaşadığı bu ilişki şeklini seansta gündeme getirmesi, hastanın bu durumu fark etmesine yardımcı olabilir. Yani terapisttin her yorumunda hasta uyumlanıyor, terapistte itiraz etmiyor olabilir.

Terapist psikoeğitim verirken, şizoid hasta bunu öğretmen öğrenci ilişkisi gibi deneyimler ve burada uyumlanarak tepki verebilir. Burada bir daha efendi köle döngüsüne girebilir. Terapistin bunu yorumlaması bu zorluğun aşılmasına yardımcı olabilir(Masterson,2013,211).

Şizoid hastanın güvenlik ihtiyacı ve mesafeli duruşu narsistik bir savunma olarak değerlendirilebilir. Bu bir üstünlük hissinden oldukça şizoid hastanın kendini tuhaf, farklı, diğerleri gibi olmayan hatta kendini ucube gibi deneyimlemesinden kaynaklanır. Sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi, uzaylıymış gibi kendini deneyimleyebilir. Buradaki temel duygu ilişki kuramama duygularını deneyimlemekle ilişkili iken, terapist tarafınca büyüklenmeci bir savunma olarak değerlendirilerek dönüt verildiğinde hasta kendini anlaşılmamış hissederek hasat terapi sürecinden uzaklaşmaya devam eder bu durum terapiyi ve tedaviyi zorlaştırır(Masterson,2013,200).

Şizoid hastayla çalışırken terapistin hastayı, seanslara ara verme süreleri hakkında evvelinde bilgilendirmesi(tatiller vb. gibi) terapi süreci için önemlidir. Seanslara, bilgilendirme yapılmadan verilen aralar şizoid hastanın güven duygusunu sarsabilir. Bu durumu şizoid hastada ihmal edilme duygusu olarak deneyimleyebilir. Hatta bazı şizoid hastalar öfkelenerek terapiyi bırakabilir(bunu terapisti cezalandırma olarak da düşünedebiliriz). Bu tip durumlarda hastanın evvelinde bilgilendirilmesi hasta için önemlidir. Ani gelişen durumlarda ise hastanın duygusunun açığa çıkarılması ve bunun yorumlanması terapi süreci için önemlidir(Masterson,2013,210).

Şizoid hastalarla çalışırken yaşanabilecek bir diğer zorluk ise, şizoid hastanın fazlaca az ya da hiç konuşmamasıdır. Bu durum terapi sürecinde terapist ve hasta için kaygı oluşturabilir ve terapi sürecini zorlayabilir. Terapist bu durumlarda kendi duygusunu ve hastanın duygusunu yorumlayabilir. kimi zaman semboller üzerinden konuşmak da şizoid hastayı rahatlatabilir. Kendi üzerinden konuşmak bu hastalar için güven oluşana kadar zorlayıcı olabilir. Bu noktada terapistin alet çantasının geniş olması farklı tekniklerden yararlanması süreci rahatlatabilir (Masterson,2013,220).

Şiziod hastaların ilişkilerinde en çok yaptıkları şey ilişki kuramama durumlarında fanteziye gitmesi ve gerçek ilişkiyi deneyimleyememeleridir. Şizoid hastayla çalışırken kimi zaman hasta fanteziye gider, kimi zaman de terapist fanteziye gider. Hastanın fanteziye gitmesi bildiği bir döngüdür ve terapist fark ettiğinde yorumlamalıdır. Terapistin fanteziye gitmesini ise aktarım eylem vurumu ( hastadan aldığı duyguyla terapisttin hastanın döngüsüne girerek davranışta bulunması) ya da hastanın sahici ilişkiyi deneyimleyememesi olarak yorumlayabiliriz. Terapistin bu durumu fark etmemesi de terapi süreci için zorluk oluşturan başka bir durumdur(Cassıdy, 2009,s.90).

Şizoid hastalarla çalışırken diğer bütün hastalarda olduğu gibi ayrıcı tanı büyük önem arz eder. Şizoid hastalar Asberger sendromu, otizmle karıştırılabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta otizimli bireylerin ilişki deneyimi neredeyse hiç yok gibi iken, şizoid hastalar ise ilişkiyi fazlaca arzu eder. Ancak ilişki şizoid hasta için erken dönemdeki yutulma korkularını ve görünür olmayı birlikteinde getirebilir. Şizoid hasta ilişkide karşısındakine tam güvenmek ister. Yanlış ya da eksik tanı terapi sürecini zorlaştıran önemli unsurların başında gelir diyebiliriz(Schane,2012,s.197).


Şizoid Hastanın Tedavisinde Yaşanan Zorlukları Aşma Yolları

Tedavin ilk aşamasında şizoid hasta için tek güvenlik kaynağı, şizoid hastanın, terapistin durağan olacağına, müdahaleci ve işgal edici tavırlar sergilemeyeceğine güvenmesidir. Şizoid hasta için güven duymak ve güvenlikli mesafede olmak kilit taşıdır diyebiliriz(Masterson,2013,17).

Terapotik çerçeve, hastanın sorumluluklarının netleştirilmesini sağlamanın yanı sıra şizoid bireye terapistin güvenli mesafede durduğunun anlaşılmasına yarar. Terapotik çerçeveden kastımız terapi günü ve saatinin sabit olması, seans ücreti, süresi gibi terapi kurallarının terapist tarafınca hasta ile baştan belirlenmesidir. (Masterson,2013,150).

Terapotik Nötralite, yani terapistin duruma, ana gore değişmeden sabit kalabilmesi, hastanın işgal hissetmeden güvenli ilişkiyi deneyimlemesine yarar sağlar (Masterson,2013,102).

Karşı aktarım eyleme vurumunun (hastaya karşı terapistin duygularının harekete geçmesi ve bunun kararında hastanın döngüsüne gore terapisttin eylemde bulunması) ittifaka dönüştürülmesi; hastanın erken dönemde yaşadığı düşünülen travmanın yineının terapide canlanması olarak değerlendirilebilir. Terapistin bunu fark etmesi, yorumlaması, danışana şimdi ve burada düzeltici deneyim yaşatması gerekir(Masterson,2013,92).

Ayırıcı tanının gözden geçirilmesi terapide yaşanan zorlukların aşılması için en önemli unsurlardan biridir.

Tartışma ve Sonuç

Sizoid kişilik bozukluğunun Masterson kuramının tanılama sürecine baktığımızda en son değerlendirilen kişilik bozukluğu olması dikkat çekici bir durum olmuştur.

Sizoid hastalar klinik görünümü soğuk, duygulanımdan uzak, ilişkide zorlanan kişilerdir. Şizoid hastanın asıl ihtiyacı güvendir. Bağlanma kuramcıları açısından değerlendirirsek, şizoid bireyin erken dönemdeki bakım verenle ilgili yaşadığı travmatik deneyimlerin kararında güvenli bağlanma deneyimi yaşayamamış olmasıdır.

Şizoid hastalar yoğun ve uzun süreli çalışılması gereken hastalardır ancak yanlış tanı konması, şizoid hastaların ilişkide yaşadığı zorluklar niçiniyle terapiye başvurmaları gecikir.

Şizoid kişilik bozukluğu psikotik bir bozukluk değildir. Yani gerçeği değerlendirme yetisi bozulmamıştır, sadece ilişki kurmada yaşadığı anksiyete ve kopukluk ilişki kurmasını zorlaştırır. Ancak erken dönemde bakım verenin ihmal ve işgali kararı hayatış olduğu travmalar bu hastalığı psikoza yaklaştırır ve kısa psikotik atak geçirerek kliniğe başvurabilir.

Şizoid hastaların terapisinde yaşanan zorlukları aşmak için terapinin çerçevesi, terapistin duruşu büyük önem arz etmektedir. Örneğin hastanın ilişkide yaşadığı zorlukları fark etmek bunları yorumlamak gerekir. Terapisttin, hastanın zihnini okuyor gibi davranması korku ve panik hissi uyandır. Terapisttin kafasındaki gündemi kabul ettirmeye çalışması hastaya işgal hissettirir. Terapisttin uzun süre hasta göz teması kurması terapiyi zorlaştırır.

Şizoid hastaların asıl gündemi erken dönemde yaşadığı travmayı (bakım veren ile) yeniden yaşamaktan korkmasıdır. Şizoid hastanın gelişimsel öyküsüne baktığımızda, ilk bakım veren ile erken dönemde kaygılı ve kaçınmalı bir bağlanma yaşadığı görülmüştür.
 
Üst