Ekber Kur'an'da geçiyor mu ?

Damla

New member
Ekber Kur’an’da Geçiyor mu? — Bir Kelimenin Ardındaki Hikâye

Selam dostlar,

Bugün size öyle bir hikâye anlatmak istiyorum ki, belki de sadece bir kelimenin anlamı üzerine düşünürken kendi iç yolculuğumuza da çıkacağız. “Ekber Kur’an’da geçiyor mu?” diye soran biri vardı geçen gün forumda, o soru zihnimde yankılandı. Çünkü bazen bir kelime, sadece dilde değil, kalpte yankı bulur.

Bu hikâye, iki insanın —biri aklın sesi, diğeri kalbin sesi— bir kelimenin izini sürerken aslında kendilerini bulmalarının hikâyesi.

Bir Cuma Sabahı: Arayış Başlıyor

O sabah hava serindi. Kahvede buharı tüten çayını yudumlarken, Ali elindeki küçük not defterine bir kelime yazdı: Ekber.

Yıllardır Arapça üzerine çalışan, her şeyin anlamını köküne kadar sorgulayan, stratejik düşünen bir adamdı o. Hayatı boyunca bir kelimenin bile yanlış anlaşılmasının nelere yol açabileceğini görmüştü.

Eşi Zeynep, odaya girdiğinde onun bu haline alışkındı.

“Yine bir kelimenin peşindesin belli ki.” dedi gülümseyerek.

Ali, gözlüğünü çıkarıp başını kaldırdı:

“Zeynep, ‘Ekber’ kelimesi Kur’an’da geçiyor ama insanlar sanki sadece ezandaki ‘Allahu Ekber’ ifadesiyle biliyor. Gerçek anlamını, kökünü, derinliğini merak ediyorum.”

Zeynep oturdu, elini çenesine koydu. “Belki de kelimenin anlamı sadece metinde değil, kalpte gizlidir.” dedi.

O cümle, Ali’nin zihninde bir yankı gibi çarptı. Çünkü o hep akılla ilerlemişti, Zeynep ise kalple.

Ekber’in Anlamı: Sadece “Büyük” Değil, “Daha Büyük”

Ali araştırmaya koyuldu. Elindeki mushafın sayfalarını titizlikle çevirdi.

Ve gerçekten de, “Ekber” kelimesi Kur’an’da birkaç yerde geçiyordu.

Örneğin, Ankebut Suresi 45. ayette:

> “Şüphesiz ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar; Allah’ı anmak ise elbette en büyüktür (ve lezikrullahi ekber).”

Yani evet, “Ekber” kelimesi Kur’an’da zikrin, Allah’ı anmanın en yüce eylem olduğunu vurgulamak için kullanılıyordu.

Ama Ali, kelimenin dilbilgisel anlamının ötesinde bir şey arıyordu: “Neden ‘Kebîr’ değil de ‘Ekber’? Allah’ın büyüklüğünün bir karşılaştırması mı olur?”

Zeynep, usulca konuştu:

“Belki de ‘Ekber’ kelimesi, insanın diline değil, acziyetine hitap ediyor. ‘Allah en büyüktür’ demek, ‘ben değilim’ demektir. Bazen kelime değil, teslimiyet büyüktür Ali.”

Aklın ve Kalbin Yolu: İki Yorum, Bir Gerçek

Ali, Zeynep’in bu sözleriyle sustu. Onun için bilgi netti, ama anlam derindi.

“Yani sen diyorsun ki, Ekber bir kelime değil, bir duruş.”

Zeynep başını salladı.

“Evet. Namazda, ezanda, kalpte aynı kelime tekrar edilir ama herkesin ‘Ekber’i farklıdır. Kimisi için bu kelime huzurdur, kimisi için teslimiyet.”

Ali düşündü. Kur’an’daki “Ekber” kullanımları, Allah’ın kudretinin karşılaştırılamaz olduğunu anlatıyordu.

Ama insan zihni hep ölçmek isterdi. “Ne kadar büyük?”, “Kime göre büyük?” diye sorardı.

Zeynep’in bakışı ise bambaşkaydı:

“O kıyas bile bir yanılgı Ali. Çünkü ‘Ekber’, insanın kendi küçüklüğünü fark ettiği anla ilgilidir.”

Bir Kelimenin İnsan Hali

O akşam, Ali evin küçük çalışma odasında otururken geçmişi düşündü.

Bir proje başarısız olduğunda nasıl öfkelendiğini, bir tartışmada haklı çıkma isteğini, her şeyin kontrolünü elinde tutmaya çalıştığı anları.

“Ben hep ‘ben büyüğüm’ diye yaşadım.” dedi içinden. “Ama belki de büyüklük, bırakabilmekte.”

Zeynep kapıdan seslendi:

“Yarın sabah ezanı duyduğunda, sadece kulağınla değil, kalbinle dinle.”

Sabah ezanı başladığında, “Allahu Ekber, Allahu Ekber…” yankılandı.

Ve Ali, o an anladı: “Ekber” bir kelime değil, bir teslimiyet sesiymiş.

İnsan, her “Ekber” deyişinde aslında “ben değil, O” diyormuş.

Erkekçe Mantık, Kadınca Sezgi

Bu hikâyede Ali aklı, Zeynep kalbi temsil eder.

Ali, her şeyi çözmek isteyen, kelimenin kökenine inmek isteyen bir stratejisttir.

Zeynep ise duygusal, ama sezgisel; onun için bir kelimenin anlamı, insana ne hissettirdiğidir.

İkisi de yanılmaz, ama ikisi birleştiğinde anlam tamamlanır.

Bir taraf Kur’an’daki kelimenin dilsel derinliğini keşfeder, diğeri ruhsal yankısını duyar.

Bu, aslında bizim içimizde de süregelen bir denge mücadelesidir.

Her birimizde bir Ali vardır — anlamak isteyen, analiz eden.

Ve bir Zeynep vardır — hisseden, bağ kuran.

“Ekber” kelimesi de bu iki yönü birleştirir: Hem zihnin merakı, hem kalbin teslimiyeti.

Kur’an’daki “Ekber”: Bir Yücelik, Bir Uyarı

Kur’an’da “Ekber” sadece Allah’ın büyüklüğünü değil, bazen insanın yanlış büyüklük algısını da gösterir.

Mesela En’am Suresi 78. ayette, Hz. İbrahim yıldızlara, aya, güneşe bakar ve “Bu daha büyük (haza ekber)” der.

Ama sonunda anlar ki, gerçek büyüklük, yaratılanlarda değil, Yaratan’dadır.

Ali bu ayeti okuyunca gülümsedi:

“Demek ki İbrahim de önce yanıldı, sonra buldu.”

Zeynep cevapladı:

“Evet, bazen insan doğruyu bulmak için yanılmayı göze almalı.”

Bir Kelimenin Ötesinde: Ekber’in Hayattaki Yansıması

O günden sonra Ali, “Ekber”i sadece dillerde değil, davranışlarında yaşamaya başladı.

Artık bir tartışmada haklı çıkmak yerine dinlemeyi, bir kriz anında kontrol etmek yerine güvenmeyi seçti.

Çünkü anladı ki, “en büyük olmak” değil, “büyüklüğe inanmak” insanı yüceltir.

Zeynep ise her ezanda başını kaldırır, içinden fısıldardı:

> “Allahu Ekber... Hatırlat bana küçüklüğümü, unuttur bana kibirimi.”

Ve o an, sanki kelime gökyüzünden değil, kalplerinden yankılanırdı.

Son Söz ve Forumun Sorusu

Dostlar, belki de “Ekber Kur’an’da geçiyor mu?” sorusu, sadece dilsel bir merak değil, içsel bir çağrıdır.

Çünkü bazen bir kelime, bizi Allah’a değil, kendimize doğru bir yolculuğa çıkarır.

Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?

- Sizce “Ekber” kelimesi sadece bir sıfat mı, yoksa insanın içindeki teslimiyetin sesi mi?

- Kur’an’daki bir kelimeyi anlamak için daha çok akıl mı gerekir, yoksa kalp mi?

- Ve sizce, gerçekten “en büyük” olan kimdir — bilen mi, yoksa inanan mı?

Yorumlarınızı bekliyorum; çünkü belki de “Ekber”in anlamı, hepimizin cümlelerinde tamamlanacak.
 
Üst