Dilara'nın yemeğine kim tuz attı ?

Ipek

New member
Dilara’nın Yemeğine Kim Tuz Attı?

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bu akşam sizlerle içimde yankılanan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Belki hepimizin hayatında bir “Dilara” vardır; kalbiyle düşünen, sessizce kırılan, bazen bir tabak yemeğe dökülen birkaç tane tuz tanesiyle dünyası değişen biri... Bu hikâye sadece bir yemek masasında geçen küçük bir olay değil; erkeklerin “çözüm” dediği, kadınların ise “hissetmek” olarak tanımladığı o ince çizginin hikâyesi.

---

Bir Akşam Sofrasında Başlayan Hikâye

O akşam Dilara’nın evi, fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusuyla doluydu. Perde arkasından sızan gün batımı, duvardaki saatle yarışır gibi ışığını titrekçe içeri bırakıyordu. Sofra hazırdı. Masanın ortasında ince belli bardaklar, kenarda küçük bir tuzluk.

Ali, uzun bir günün ardından eve dönmüş, yorgunluğunu bir “oh” çekerek atmaya çalışıyordu. Dilara ise akşam yemeğini özenle hazırlamıştı; her lokmasına sevgisini katmış, masaya sessiz bir gururla bakıyordu. O sırada Ali, çorbasını karıştırırken birden yüzünü buruşturdu:

— “Biraz tuzsuz olmuş.”

Dilara bir an durdu. Kaşığı elinde, bakışları dondu. “Tuzsuz” kelimesi sofraya sessiz bir bomba gibi düşmüştü. Oysa o, sabahın erken saatinde pazardan aldığı taze sebzeleri seçerken bile Ali’nin sevdiği tatları düşünmüştü. Birkaç saniyelik sessizlikte, kadının kalbinden bir şey eksildi.

---

Erkek Mantığı: Çözüm Arayışı

Ali aslında kötü bir şey söylemek istememişti. Yorgundu. Gün boyunca iş yerinde sorunlarla uğraşmış, rakamlarla boğulmuştu. Beyni otomatik olarak “sorun tespiti” modundaydı. “Tuz eksikse ekleriz, mesele büyütülmemeli,” diye düşündü.

Ama Dilara’nın sessizliği ona bir şey anlatmıyordu. Erkek aklı, duygusal sessizlikleri çözmekte pek usta değildir. Oysa Dilara’nın sessizliği, bir yankı gibiydi; içten içe “Bunca emeğimi fark etmedin mi?” diye haykırıyordu.

Ali farkında olmadan o akşam iki şey yaptı: bir yemeğe tuz attı, bir kalbe ise ağırlık.

---

Kadın Kalbi: Hissetmenin Yükü

Dilara, sofradan kalkıp mutfağa geçti. Elini musluğun altına tutarken suyun sesiyle kendi kalp atışlarını bastırmaya çalıştı. “Biraz tuzsuz olmuş” cümlesi zihninde dönüp duruyordu. Kadınlar çoğu zaman kelimeleri değil, o kelimelerin ardındaki duyguyu duyarlar.

O, Ali’nin yorgun olduğunu biliyordu ama içten içe “Bir teşekkür etseydi,” diye düşündü.

“Tuzsuz olmuş” yerine “Yine de ellerine sağlık” deseydi, belki her şey daha farklı olurdu.

Kadınlar ilişkilere duygu katmak ister, erkekler ise onları ‘düzeltmek’. Ama bazen bir ilişkiyi düzeltmek, tamir etmekten değil, sadece hissetmekten geçer.

---

Masaya Dönüş: İki Farklı Dünya

Ali, Dilara’nın sessizliğini sonunda fark etti. Masaya geri dönmesini bekledi, ama gelmedi.

Kendi kendine söylendi: “Ne var yani, tuz attık işte.”

Oysa Dilara mutfakta, elinde bir kaşıkla o tuzluğun içindekilere bakıyordu.

Birden tuzluk yere düştü, cam kırıldı. Belki kaza, belki kaderdi. Ali içeri girdiğinde yerdeki tuzlar, parlayan kristaller gibi parlıyordu. Dilara’nın gözleri dolu doluydu.

— “Biliyor musun Ali,” dedi titrek bir sesle, “Yemeğe tuz atman değil mesele. Farkında olmaman.”

Ali durdu. İlk kez o kadar net duydu bu cümledeki ağırlığı. Yorgunluk, savunma, gurur… Hepsi o anda çözüldü.

Bir sandalye çekti, yanına oturdu. Elini Dilara’nın elinin üzerine koydu.

— “Haklısın,” dedi. “Ben bazen duyguları çözmek yerine sorunları çözmeye kalkıyorum.”

---

Tuzun Altındaki Gerçek

O akşam ne tuz ne çorba ne de yorgunluk konuşuldu.

Birbirlerinin gözlerinde bir şey buldular: Anlayış.

Ali, “çözüm odaklı” bir adamdı ama o akşam ilk defa “empati odaklı” biri oldu.

Dilara ise o sessizlikte bir şey öğrendi: bazı erkekler sevmeyi kelimelerle değil, varlıklarıyla gösterir.

Belki de mesele, yemeğe kimin tuz attığı değil; o sofrada sevginin tadının eksilip eksilmediğiydi.

Ve o gece, iki insan birbirini yeniden tanıdı.

---

Forumdaşlar, Sizce Ne Olurdu?

Sevgili dostlar, siz olsaydınız ne yapardınız?

Bir kelime, bir cümle, bir tuzluk… Bazen ilişkiler bu kadar basit detaylarda saklı. Erkekler bazen “sadece tuz” görür, kadınlar ise “değer verilmemiş bir emek” hisseder.

Peki sizce kim haklıydı?

Ali mi, yorgun aklının içinde kaybolmuş bir adam mı?

Yoksa Dilara mı, sevgisini bir çorbanın sıcaklığında sunan bir kadın mı?

Sizden gelen her yorum, belki başka bir Dilara’ya, başka bir Ali’ye ışık olur.

Haydi, anlatın forumdaşlar… Sizce “Dilara’nın yemeğine kim tuz attı?” — sadece biri mi, yoksa hayat mı?
 
Üst