Damla
New member
Kitap Kaynakça Olarak Nasıl Gösterilir? Bir Hikâyeyle Anlatmak İstedim...
Selam dostlar,
Bu akşam sizlerle biraz farklı bir konudan ama herkesin içinde kendinden bir şey bulacağı bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Hani bazen bir araştırma yaparız, bir şey yazarız ama en sonunda kaynakça kısmına gelince içimizde tuhaf bir telaş başlar ya… İşte “kitap kaynakça olarak nasıl gösterilir” sorusu da tam öyle bir şeydir. Sadece teknik bir mesele değil, aslında emeğe, hatıralara ve öğrenmeye verilen değerin hikâyesidir.
Bu konuyu size kuru bir anlatımla değil, kalpten bir hikâyeyle aktarmak istiyorum. Çünkü bazen bir “kaynakça”, bir insanın hayatında iz bırakan bir başka insanın sessiz teşekkürüdür.
---
Bir Tez, Bir Aşk ve Bir Kaynakça
Ali, üniversitenin son sınıfında tarih bölümünde okuyordu. Akıllı, sistemli, planlı biriydi. Hayatta her şeyin bir mantığı olduğuna inanırdı. Yazdığı tezdeki her bilgiyi titizlikle kontrol eder, sayfa numaralarını bile milimetrik doğrulukla yerleştirirdi.
Elif ise aynı bölümde ama farklı bir dünyadaydı. O, tarihî olayları duygularla okurdu. Bir savaşın sadece strateji değil, ardında kalan mektuplar, annelerin duaları, sevgililerin özlemleri olduğunu düşünürdü.
Bir gün kütüphanede karşılaştılar. Ali, kalın bir kaynak kitabın sayfalarını hızlı hızlı çevirirken, Elif sessizce kitabın kapağını okuyor, parmaklarıyla yazarın ismine dokunuyordu.
Ali şaşırdı, “Kitabın içindekilere bakmıyor musun?” diye sordu.
Elif gülümsedi, “Bazen bir kitabı anlamak için önce kapağına, yazarına ve yazıldığı zamana bakmak gerekir,” dedi.
O an Ali, kitaplara bakışını sorgulamaya başladı. Çünkü o güne kadar bir kitabı sadece bilgi deposu olarak görmüştü, ama Elif’e göre kitap bir kalbin yankısıydı.
---
Bir Kaynakçanın Ardındaki İnsan
Ali tezi için onlarca kitap okuyordu. Her notunun yanına dikkatlice yazarın soyadını, yılını, sayfa numarasını yazıyordu. Çünkü hocası sık sık söylerdi:
“Bir kaynağı doğru göstermemek, emeğe saygısızlıktır.”
Ama Elif bu cümleyi daha farklı anlıyordu.
“Bir kaynağı doğru göstermek, sadece akademik dürüstlük değil, yazara bir dua gibidir,” demişti bir gün.
Ali önce güldü, ama sonra düşündü. Gerçekten de, birinin yazdıklarından faydalanırken adını oraya yazmak; ‘Seni duydum, seni hissettim, emeklerine minnettarım’ demek değil miydi?
---
Farklı Dünyalar Aynı Sayfada
Bir akşam kütüphanede geç saate kadar kaldılar.
Ali, Word belgesinde kaynakça sayfasını hazırlarken Elif sessizce ona baktı.
“Kaynakça nasıl gösterilir?” diye sordu Ali, ama teknik bir tonla değil, sanki içinden gelen bir merakla.
Elif, yavaşça kitabı eline aldı. “Bak,” dedi, “Bir kitabı kaynakça olarak göstermek sadece bir kural değil, bir saygı meselesi. Şöyle yazarsın:
Yazarın Soyadı, Adı. Kitabın Adı. Yayın Evi, Basım Yılı.”
Ali dikkatle yazdı. Ama Elif devam etti:
“Bu sadece biçim. Asıl mesele o kitabı neden seçtiğin. Çünkü her kitap, senin düşüncelerinin bir parçasına dokunur. O yüzden kaynakça, sadece bir liste değil; bir yolculuğun izi gibidir.”
---
Bir Cümlenin Ağırlığı
Tez günü geldi. Ali sunumunu büyük bir titizlikle yaptı. Hocalar onu tebrik etti. Ama sunumun sonunda, kaynakça sayfasını gösterirken bir an durdu.
“Burada yazan her isim,” dedi, “sadece yazar değil; bana bir şey öğretmiş insanlar. Onların cümleleri olmasaydı, ben bugün bu tezi tamamlayamazdım.”
Salonda sessizlik oldu. Elif’in gözleri doldu.
Çünkü Ali’nin bu cümlesi, onun o gece söylediği “Kaynak göstermek bir duadır” sözünün bir yankısıydı.
---
Bir Kitabın Ruhuna Dokunmak
Osmanlı tarihine dair bir kaynakta Elif bir cümle bulmuştu:
“Her kelime bir niyetle yazılır, her okuyucu o niyetten pay alır.”
Bu söz, onların hikâyesinin özü oldu.
Ali’nin mantığı, Elif’in kalbiyle birleştiğinde, kaynakça artık sadece teknik bir gereklilik değil, insan emeğine duyulan bir saygı sembolüydü.
Bir kitap, bir yazarın ömründen doğar. Onu kaynakça olarak göstermek, “Seni unutmuyorum” demektir.
---
Forumdaşlara Bir Soru…
Dostlar, siz hiç bir kitabın kapağına dokunup “Teşekkür ederim” dediniz mi?
Bir makale yazarken, satır aralarında size yön veren bir cümleye rastlayıp içten içe minnet duydunuz mu?
Kaynakça bazen sıkıcı bir detay gibi görünür, ama aslında insanın öğrenme serüveninde attığı en vefalı adımdır.
Bir kitap kaynakça olarak şöyle gösterilir belki:
Yazarın Soyadı, Adı. Kitabın Adı. Yayın Evi, Basım Yılı.
Ama gönülden göstermek böyle olur:
“Bu kitap, bana düşünmeyi öğretti.”
---
Son Söz
Ali ile Elif’in hikâyesi, belki bir kaynakçadan çok daha fazlasını anlatıyor.
Biri planla ilerlerken diğeri hisle yol aldı. Ama sonunda anladılar ki bilgi ile duygunun birleştiği yerde gerçek öğrenme başlar.
Bir kitabı kaynakça olarak göstermek; sadece “nereden aldım” demek değildir.
Aynı zamanda “kimden öğrendim, kim bana ilham verdi” demektir.
O yüzden, dostlarım, bir dahaki sefere kaynakça yazarken sadece virgüllere, noktalara değil, o isimlerin ardındaki hikâyelere de dikkat edin. Çünkü her kitap, bir kalbin sesi, her yazar bir insanın ışığıdır.
---
Peki siz, hangi kitabı hayatınızın kaynakçasına yazardınız?
Yorumlarda paylaşın, çünkü belki de bizim hikâyemizin bir cümlesi, bir başkasının yolunu aydınlatır.
Selam dostlar,
Bu akşam sizlerle biraz farklı bir konudan ama herkesin içinde kendinden bir şey bulacağı bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Hani bazen bir araştırma yaparız, bir şey yazarız ama en sonunda kaynakça kısmına gelince içimizde tuhaf bir telaş başlar ya… İşte “kitap kaynakça olarak nasıl gösterilir” sorusu da tam öyle bir şeydir. Sadece teknik bir mesele değil, aslında emeğe, hatıralara ve öğrenmeye verilen değerin hikâyesidir.
Bu konuyu size kuru bir anlatımla değil, kalpten bir hikâyeyle aktarmak istiyorum. Çünkü bazen bir “kaynakça”, bir insanın hayatında iz bırakan bir başka insanın sessiz teşekkürüdür.
---
Bir Tez, Bir Aşk ve Bir Kaynakça
Ali, üniversitenin son sınıfında tarih bölümünde okuyordu. Akıllı, sistemli, planlı biriydi. Hayatta her şeyin bir mantığı olduğuna inanırdı. Yazdığı tezdeki her bilgiyi titizlikle kontrol eder, sayfa numaralarını bile milimetrik doğrulukla yerleştirirdi.
Elif ise aynı bölümde ama farklı bir dünyadaydı. O, tarihî olayları duygularla okurdu. Bir savaşın sadece strateji değil, ardında kalan mektuplar, annelerin duaları, sevgililerin özlemleri olduğunu düşünürdü.
Bir gün kütüphanede karşılaştılar. Ali, kalın bir kaynak kitabın sayfalarını hızlı hızlı çevirirken, Elif sessizce kitabın kapağını okuyor, parmaklarıyla yazarın ismine dokunuyordu.
Ali şaşırdı, “Kitabın içindekilere bakmıyor musun?” diye sordu.
Elif gülümsedi, “Bazen bir kitabı anlamak için önce kapağına, yazarına ve yazıldığı zamana bakmak gerekir,” dedi.
O an Ali, kitaplara bakışını sorgulamaya başladı. Çünkü o güne kadar bir kitabı sadece bilgi deposu olarak görmüştü, ama Elif’e göre kitap bir kalbin yankısıydı.
---
Bir Kaynakçanın Ardındaki İnsan
Ali tezi için onlarca kitap okuyordu. Her notunun yanına dikkatlice yazarın soyadını, yılını, sayfa numarasını yazıyordu. Çünkü hocası sık sık söylerdi:
“Bir kaynağı doğru göstermemek, emeğe saygısızlıktır.”
Ama Elif bu cümleyi daha farklı anlıyordu.
“Bir kaynağı doğru göstermek, sadece akademik dürüstlük değil, yazara bir dua gibidir,” demişti bir gün.
Ali önce güldü, ama sonra düşündü. Gerçekten de, birinin yazdıklarından faydalanırken adını oraya yazmak; ‘Seni duydum, seni hissettim, emeklerine minnettarım’ demek değil miydi?
---
Farklı Dünyalar Aynı Sayfada
Bir akşam kütüphanede geç saate kadar kaldılar.
Ali, Word belgesinde kaynakça sayfasını hazırlarken Elif sessizce ona baktı.
“Kaynakça nasıl gösterilir?” diye sordu Ali, ama teknik bir tonla değil, sanki içinden gelen bir merakla.
Elif, yavaşça kitabı eline aldı. “Bak,” dedi, “Bir kitabı kaynakça olarak göstermek sadece bir kural değil, bir saygı meselesi. Şöyle yazarsın:
Yazarın Soyadı, Adı. Kitabın Adı. Yayın Evi, Basım Yılı.”
Ali dikkatle yazdı. Ama Elif devam etti:
“Bu sadece biçim. Asıl mesele o kitabı neden seçtiğin. Çünkü her kitap, senin düşüncelerinin bir parçasına dokunur. O yüzden kaynakça, sadece bir liste değil; bir yolculuğun izi gibidir.”
---
Bir Cümlenin Ağırlığı
Tez günü geldi. Ali sunumunu büyük bir titizlikle yaptı. Hocalar onu tebrik etti. Ama sunumun sonunda, kaynakça sayfasını gösterirken bir an durdu.
“Burada yazan her isim,” dedi, “sadece yazar değil; bana bir şey öğretmiş insanlar. Onların cümleleri olmasaydı, ben bugün bu tezi tamamlayamazdım.”
Salonda sessizlik oldu. Elif’in gözleri doldu.
Çünkü Ali’nin bu cümlesi, onun o gece söylediği “Kaynak göstermek bir duadır” sözünün bir yankısıydı.
---
Bir Kitabın Ruhuna Dokunmak
Osmanlı tarihine dair bir kaynakta Elif bir cümle bulmuştu:
“Her kelime bir niyetle yazılır, her okuyucu o niyetten pay alır.”
Bu söz, onların hikâyesinin özü oldu.
Ali’nin mantığı, Elif’in kalbiyle birleştiğinde, kaynakça artık sadece teknik bir gereklilik değil, insan emeğine duyulan bir saygı sembolüydü.
Bir kitap, bir yazarın ömründen doğar. Onu kaynakça olarak göstermek, “Seni unutmuyorum” demektir.
---
Forumdaşlara Bir Soru…
Dostlar, siz hiç bir kitabın kapağına dokunup “Teşekkür ederim” dediniz mi?
Bir makale yazarken, satır aralarında size yön veren bir cümleye rastlayıp içten içe minnet duydunuz mu?
Kaynakça bazen sıkıcı bir detay gibi görünür, ama aslında insanın öğrenme serüveninde attığı en vefalı adımdır.
Bir kitap kaynakça olarak şöyle gösterilir belki:
Yazarın Soyadı, Adı. Kitabın Adı. Yayın Evi, Basım Yılı.
Ama gönülden göstermek böyle olur:
“Bu kitap, bana düşünmeyi öğretti.”
---
Son Söz
Ali ile Elif’in hikâyesi, belki bir kaynakçadan çok daha fazlasını anlatıyor.
Biri planla ilerlerken diğeri hisle yol aldı. Ama sonunda anladılar ki bilgi ile duygunun birleştiği yerde gerçek öğrenme başlar.
Bir kitabı kaynakça olarak göstermek; sadece “nereden aldım” demek değildir.
Aynı zamanda “kimden öğrendim, kim bana ilham verdi” demektir.
O yüzden, dostlarım, bir dahaki sefere kaynakça yazarken sadece virgüllere, noktalara değil, o isimlerin ardındaki hikâyelere de dikkat edin. Çünkü her kitap, bir kalbin sesi, her yazar bir insanın ışığıdır.
---
Peki siz, hangi kitabı hayatınızın kaynakçasına yazardınız?
Yorumlarda paylaşın, çünkü belki de bizim hikâyemizin bir cümlesi, bir başkasının yolunu aydınlatır.