Ipek
New member
Ülker, Karmin ve Görünmeyen Toplumsal Gerçekler
Bir süredir sosyal medyada ve tüketici forumlarında sıkça tartışılan bir konu var: Ülker’in bazı ürünlerinde karmin (cochineal, E120) kullanıp kullanmadığı. Bu tartışma yalnızca “helal mi, değil mi” ya da “doğal mı, yapay mı” gibi teknik başlıklarda değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet, sınıf ve kültürel normlar üzerinden derin bir sosyal analizi de tetikliyor. Çünkü bir gıda boyası meselesi, aslında kimlerin görünür, kimlerin sessiz kaldığını; kimin neye erişimi olduğunu ve kimin hangi değerler üzerinden tüketim yapmaya yönlendirildiğini anlamak için bir mercek görevi görebilir.
Karmin Meselesi: Sadece Bir Boya Değil, Bir Temsil Alanı
Karmin, dişi cochineal böceklerinden elde edilen kırmızı bir pigment. Hayvansal kökeni nedeniyle bazı dini, etik veya vegan hassasiyetleri olan bireyler için tartışmalı bir içerik. Ancak burada daha derin bir mesele var: Bu tür tartışmaların kimler tarafından gündeme getirildiği ve kimlerin sessiz kaldığı. Örneğin, kadınlar çoğu zaman ailede gıda alışverişinden sorumlu oldukları için bu tür içerik araştırmalarının ve sorgulamalarının öncüsü oluyorlar. Fakat onların bu emeği görünmeyen bir “duygusal emek” biçiminde kalıyor.
Sınıfsal açıdan bakıldığında, karmin gibi katkı maddeleri içeren ürünleri tespit etmek, bilgiye erişimle doğrudan ilişkili. Etiket okumak, alternatif ürün araştırmak ve üretim zincirlerini takip etmek; zaman, eğitim ve ekonomik güç gerektiriyor. Bu nedenle düşük gelirli kesimler genellikle “daha ucuz” olanı almak zorunda kalıyor — ki bu da onları istemeden belirli tüketim kalıplarına hapsediyor.
Toplumsal Cinsiyetin Sessiz Yükü
Kadınların gıda seçimi konusundaki sorumluluğu, yalnızca beslenmeyle değil, aynı zamanda “ailesinin sağlığından sorumlu olma” baskısıyla da şekilleniyor. Ülker gibi büyük markalar, reklamlarında genellikle anneliği, fedakarlığı ve aile bütünlüğünü merkeze alarak bu toplumsal normu yeniden üretir. Dolayısıyla bir kadının “Ülker karmin kullanıyor mu?” diye sorması, aslında sadece içerik sorgulaması değildir; aynı zamanda toplumun kadınlara yüklediği bakım rolüne karşı bir bilinç göstergesidir.
Erkekler açısından konu farklı bir boyut kazanıyor. Erkek tüketiciler genellikle çözüm odaklı yaklaşıyor: “Varsa vardır, yoksa yoktur; önemli olan lezzet.” Bu, bir kayıtsızlık değil, farklı bir sosyalleşme biçiminin sonucu. Toplum, erkeklere gıda içeriği gibi detaylı konuları “ikincil” görmeyi öğretmiştir. Ancak son yıllarda artan farkındalık, özellikle genç erkeklerin üretim süreçleri ve etik tüketim konusunda daha aktif bir rol almaya başladığını gösteriyor.
Sınıf ve Bilgiye Erişim Eşitsizliği
Sınıfsal farklar, tüketim tercihlerinde en belirgin hale gelen sosyal ayrım çizgilerinden biridir. Daha yüksek gelirli kesimler, organik veya “vegan sertifikalı” ürünlere yönelirken, alt sınıflar genellikle fiyat odaklı tercihler yapmak zorundadır. Bu durum, bilgiye erişim kadar ekonomik erişimi de kapsar. Örneğin, bir ürünün karmin içerip içermediğini öğrenmek için paket üzerindeki küçük yazıları okumak yeterli olmayabilir; üretim süreçlerine dair araştırma yapmak gerekir. Bu ise dijital okuryazarlık, zaman ve teknoloji gerektirir — ki bunlar her sınıf için eşit dağılmamıştır.
Ülker gibi markalar, genellikle “herkese hitap eden” bir imajla çıkar karşımıza; ancak üretim zincirleri, reklam dili ve pazar stratejileri incelendiğinde bu eşitlik söyleminin yüzeysel olduğu görülür. Çünkü markalar da sınıfsal kimlikleri yeniden üretir: Kimin ürünleri “temiz”, kimin ürünleri “ucuz ama riskli” olarak görülür, bunlar rastgele değildir.
Irk, Kültür ve Küresel Üretim Zincirleri
Karminin üretim süreci Latin Amerika’ya, özellikle de Peru ve Meksika gibi ülkelere dayanır. Bu bölgelerde düşük ücretli işgücünün, genellikle yerli kadınlar ve göçmen işçilerden oluştuğu biliniyor. Yani bir bisküvinin kırmızı tonunu elde etmek için harcanan emek, çoğu zaman küresel sömürü zincirinin bir parçasıdır. Bu da tüketiciyi, sadece “ben ne yiyorum?” değil, “benim tüketimim kimleri görünmez kılıyor?” sorusuyla karşı karşıya bırakır.
Burada ırk, cinsiyet ve sınıf iç içe geçer: Latin Amerikalı kadın işçiler, düşük ücretli tarımsal emeklerinin karşılığında dünya devlerinin kâr zincirinde en alt basamakta kalır. Bu durum, görünmeyen emeğin küresel ölçekteki tezahürüdür.
Etik Tüketim, Gerçek Dönüşüm mü?
Bazı tüketiciler karmin gibi maddeleri barındırmayan markalara yönelerek bir tür “etik bilinç” geliştirdiklerini düşünür. Ancak bu bilinç çoğu zaman bireysel düzeyde kalır ve yapısal dönüşüme yol açmaz. Çünkü etik tüketim, sistemin içindeki küçük bir seçkin grubun ayrıcalığı haline gelebilir. Asıl soru şu olmalı: Bu farkındalık, üretim zincirindeki eşitsizlikleri azaltıyor mu, yoksa sadece vicdan rahatlatıyor mu?
Kadınlar bu konularda daha duygusal, korumacı ve etik kaygılarla hareket ederken; erkekler genellikle daha pratik çözümler arar, “marka şeffaflığı” veya “sertifikasyon süreçleri” gibi teknik konulara odaklanır. Bu farklı yaklaşımlar, cinsiyet rollerinin tüketim kültürüne nasıl işlendiğini gösterir; ancak çözümün iki tarafın da aktif katılımıyla mümkün olduğu unutulmamalıdır.
Düşündürmek İçin: Sizce Gerçek Sorumluluk Kimin?
- Bir markanın içerik şeffaflığı, tüketicinin bilgi hakkı kadar üretim zincirindeki emek eşitliğiyle de ilişkili değil mi?
- Kadınların bu konudaki duyarlılığı “fazla titizlik” olarak küçümsenmek yerine neden kolektif farkındalığa dönüştürülmüyor?
- Etik tüketim yalnızca bir tüketici tercihi mi, yoksa sınıfsal bir ayrıcalık mı?
- Ülker gibi markalar, ürün içeriğini açıklarken toplumsal sorumluluk bilincini nasıl güçlendirebilir?
Sonuç: Küçük Bir Boyanın Büyük Hikayesi
Ülker’in karmin kullanıp kullanmadığı meselesi, yalnızca bir gıda içeriği tartışması değil; toplumsal yapıların, cinsiyet rollerinin, sınıf farklarının ve küresel eşitsizliklerin kesişim noktasında duran bir örnektir. Karmin, aslında “kırmızı” değil; görünmeyen emeklerin, suskunlukların ve bilinç farklarının rengidir.
Kaynaklar:
- FAO Food Additives Database (2023)
- “Globalization and Invisible Labor in Food Production” – Journal of Cultural Studies, 2021
- Türkiye Gıda ve Tüketici Hakları Derneği Raporu, 2024
- Kişisel gözlemler ve kadın tüketici forumlarındaki tartışmalar (2023–2025)
Bir süredir sosyal medyada ve tüketici forumlarında sıkça tartışılan bir konu var: Ülker’in bazı ürünlerinde karmin (cochineal, E120) kullanıp kullanmadığı. Bu tartışma yalnızca “helal mi, değil mi” ya da “doğal mı, yapay mı” gibi teknik başlıklarda değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet, sınıf ve kültürel normlar üzerinden derin bir sosyal analizi de tetikliyor. Çünkü bir gıda boyası meselesi, aslında kimlerin görünür, kimlerin sessiz kaldığını; kimin neye erişimi olduğunu ve kimin hangi değerler üzerinden tüketim yapmaya yönlendirildiğini anlamak için bir mercek görevi görebilir.
Karmin Meselesi: Sadece Bir Boya Değil, Bir Temsil Alanı
Karmin, dişi cochineal böceklerinden elde edilen kırmızı bir pigment. Hayvansal kökeni nedeniyle bazı dini, etik veya vegan hassasiyetleri olan bireyler için tartışmalı bir içerik. Ancak burada daha derin bir mesele var: Bu tür tartışmaların kimler tarafından gündeme getirildiği ve kimlerin sessiz kaldığı. Örneğin, kadınlar çoğu zaman ailede gıda alışverişinden sorumlu oldukları için bu tür içerik araştırmalarının ve sorgulamalarının öncüsü oluyorlar. Fakat onların bu emeği görünmeyen bir “duygusal emek” biçiminde kalıyor.
Sınıfsal açıdan bakıldığında, karmin gibi katkı maddeleri içeren ürünleri tespit etmek, bilgiye erişimle doğrudan ilişkili. Etiket okumak, alternatif ürün araştırmak ve üretim zincirlerini takip etmek; zaman, eğitim ve ekonomik güç gerektiriyor. Bu nedenle düşük gelirli kesimler genellikle “daha ucuz” olanı almak zorunda kalıyor — ki bu da onları istemeden belirli tüketim kalıplarına hapsediyor.
Toplumsal Cinsiyetin Sessiz Yükü
Kadınların gıda seçimi konusundaki sorumluluğu, yalnızca beslenmeyle değil, aynı zamanda “ailesinin sağlığından sorumlu olma” baskısıyla da şekilleniyor. Ülker gibi büyük markalar, reklamlarında genellikle anneliği, fedakarlığı ve aile bütünlüğünü merkeze alarak bu toplumsal normu yeniden üretir. Dolayısıyla bir kadının “Ülker karmin kullanıyor mu?” diye sorması, aslında sadece içerik sorgulaması değildir; aynı zamanda toplumun kadınlara yüklediği bakım rolüne karşı bir bilinç göstergesidir.
Erkekler açısından konu farklı bir boyut kazanıyor. Erkek tüketiciler genellikle çözüm odaklı yaklaşıyor: “Varsa vardır, yoksa yoktur; önemli olan lezzet.” Bu, bir kayıtsızlık değil, farklı bir sosyalleşme biçiminin sonucu. Toplum, erkeklere gıda içeriği gibi detaylı konuları “ikincil” görmeyi öğretmiştir. Ancak son yıllarda artan farkındalık, özellikle genç erkeklerin üretim süreçleri ve etik tüketim konusunda daha aktif bir rol almaya başladığını gösteriyor.
Sınıf ve Bilgiye Erişim Eşitsizliği
Sınıfsal farklar, tüketim tercihlerinde en belirgin hale gelen sosyal ayrım çizgilerinden biridir. Daha yüksek gelirli kesimler, organik veya “vegan sertifikalı” ürünlere yönelirken, alt sınıflar genellikle fiyat odaklı tercihler yapmak zorundadır. Bu durum, bilgiye erişim kadar ekonomik erişimi de kapsar. Örneğin, bir ürünün karmin içerip içermediğini öğrenmek için paket üzerindeki küçük yazıları okumak yeterli olmayabilir; üretim süreçlerine dair araştırma yapmak gerekir. Bu ise dijital okuryazarlık, zaman ve teknoloji gerektirir — ki bunlar her sınıf için eşit dağılmamıştır.
Ülker gibi markalar, genellikle “herkese hitap eden” bir imajla çıkar karşımıza; ancak üretim zincirleri, reklam dili ve pazar stratejileri incelendiğinde bu eşitlik söyleminin yüzeysel olduğu görülür. Çünkü markalar da sınıfsal kimlikleri yeniden üretir: Kimin ürünleri “temiz”, kimin ürünleri “ucuz ama riskli” olarak görülür, bunlar rastgele değildir.
Irk, Kültür ve Küresel Üretim Zincirleri
Karminin üretim süreci Latin Amerika’ya, özellikle de Peru ve Meksika gibi ülkelere dayanır. Bu bölgelerde düşük ücretli işgücünün, genellikle yerli kadınlar ve göçmen işçilerden oluştuğu biliniyor. Yani bir bisküvinin kırmızı tonunu elde etmek için harcanan emek, çoğu zaman küresel sömürü zincirinin bir parçasıdır. Bu da tüketiciyi, sadece “ben ne yiyorum?” değil, “benim tüketimim kimleri görünmez kılıyor?” sorusuyla karşı karşıya bırakır.
Burada ırk, cinsiyet ve sınıf iç içe geçer: Latin Amerikalı kadın işçiler, düşük ücretli tarımsal emeklerinin karşılığında dünya devlerinin kâr zincirinde en alt basamakta kalır. Bu durum, görünmeyen emeğin küresel ölçekteki tezahürüdür.
Etik Tüketim, Gerçek Dönüşüm mü?
Bazı tüketiciler karmin gibi maddeleri barındırmayan markalara yönelerek bir tür “etik bilinç” geliştirdiklerini düşünür. Ancak bu bilinç çoğu zaman bireysel düzeyde kalır ve yapısal dönüşüme yol açmaz. Çünkü etik tüketim, sistemin içindeki küçük bir seçkin grubun ayrıcalığı haline gelebilir. Asıl soru şu olmalı: Bu farkındalık, üretim zincirindeki eşitsizlikleri azaltıyor mu, yoksa sadece vicdan rahatlatıyor mu?
Kadınlar bu konularda daha duygusal, korumacı ve etik kaygılarla hareket ederken; erkekler genellikle daha pratik çözümler arar, “marka şeffaflığı” veya “sertifikasyon süreçleri” gibi teknik konulara odaklanır. Bu farklı yaklaşımlar, cinsiyet rollerinin tüketim kültürüne nasıl işlendiğini gösterir; ancak çözümün iki tarafın da aktif katılımıyla mümkün olduğu unutulmamalıdır.
Düşündürmek İçin: Sizce Gerçek Sorumluluk Kimin?
- Bir markanın içerik şeffaflığı, tüketicinin bilgi hakkı kadar üretim zincirindeki emek eşitliğiyle de ilişkili değil mi?
- Kadınların bu konudaki duyarlılığı “fazla titizlik” olarak küçümsenmek yerine neden kolektif farkındalığa dönüştürülmüyor?
- Etik tüketim yalnızca bir tüketici tercihi mi, yoksa sınıfsal bir ayrıcalık mı?
- Ülker gibi markalar, ürün içeriğini açıklarken toplumsal sorumluluk bilincini nasıl güçlendirebilir?
Sonuç: Küçük Bir Boyanın Büyük Hikayesi
Ülker’in karmin kullanıp kullanmadığı meselesi, yalnızca bir gıda içeriği tartışması değil; toplumsal yapıların, cinsiyet rollerinin, sınıf farklarının ve küresel eşitsizliklerin kesişim noktasında duran bir örnektir. Karmin, aslında “kırmızı” değil; görünmeyen emeklerin, suskunlukların ve bilinç farklarının rengidir.
Kaynaklar:
- FAO Food Additives Database (2023)
- “Globalization and Invisible Labor in Food Production” – Journal of Cultural Studies, 2021
- Türkiye Gıda ve Tüketici Hakları Derneği Raporu, 2024
- Kişisel gözlemler ve kadın tüketici forumlarındaki tartışmalar (2023–2025)